GİZLENEN
Bizler aslında olduğumuzu düşündüğümüz varlıklar değiliz. Bizleri gerçekte nelerin motivelediğini bilmiyoruz. Kendimize söylemediğimiz “bilinç”lerimiz, sosyal “ben”de o kadar etkili ki, kontrol ettiğimizi sandığımız hayatımız, tamamen “bilinçaltı” denilen amiral gemisinden yönetilen bir organizma.
Yani “kendi evimizin efendileri değiliz” (not masters in our own house).
Freud, bu bilincin dışında saldırıya uğrayan “ben”in, iki büyük yıkımı daha olduğunu belirtiyor. İşin kötüsü de bu saldırılar bilimden geliyor. Yani çağdaş dünyanın keşifleri aslında iç yıkımlarımızı tetikliyor. Kendilik – sevgisi’ne (self-love) gelen ilk darbe insanın kâinatın merkezinde olmadığı gerçeğidir. Aksine dünya, evrende çok küçük bir yer kaplayan önemsiz bir materyal. İkincisi, insanın en gelişmiş varlık olduğu “özel” algısına aldığı darbedir. İnsan türünün de herhangi bir organizmadan çok da farklı olmadığını, hatta bir çok organizmanın insandan bir çok anlamda üstün olduğu bilimsel gerçeğini, Darvin “Türlerin Kökeni” kitabında ortaya koymuş ve dönemin teokratik toplumlarının “yaradılış” “özel” “tek” “üstün” kabullerini sarsmıştır. Burada anlatmaya çalıştığım Darvin’in görüşlerini kabul etmekten öte insan psikolojisinde yarattığı derin yarık.
Bilinçaltımızda yarattığımız bu yarıklar bugün toplumların şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. Psikanaliz’in temelinde yatan, bu yarıkları bulup “bilinç”in kendisine söylemediğini “bilinçaltı”ndan çağırarak insanın kendisine söylemesini sağlamaktır.
Beni burada korkutan ise gerçekten kendi kontrolüm bende değil mi?
Acaba kendime neleri söylemiyorum.
Siz kendinize neleri söylemiyorsunuz?
Bir liste yapalım mı?
Yani “kendi evimizin efendileri değiliz” (not masters in our own house).
Freud, bu bilincin dışında saldırıya uğrayan “ben”in, iki büyük yıkımı daha olduğunu belirtiyor. İşin kötüsü de bu saldırılar bilimden geliyor. Yani çağdaş dünyanın keşifleri aslında iç yıkımlarımızı tetikliyor. Kendilik – sevgisi’ne (self-love) gelen ilk darbe insanın kâinatın merkezinde olmadığı gerçeğidir. Aksine dünya, evrende çok küçük bir yer kaplayan önemsiz bir materyal. İkincisi, insanın en gelişmiş varlık olduğu “özel” algısına aldığı darbedir. İnsan türünün de herhangi bir organizmadan çok da farklı olmadığını, hatta bir çok organizmanın insandan bir çok anlamda üstün olduğu bilimsel gerçeğini, Darvin “Türlerin Kökeni” kitabında ortaya koymuş ve dönemin teokratik toplumlarının “yaradılış” “özel” “tek” “üstün” kabullerini sarsmıştır. Burada anlatmaya çalıştığım Darvin’in görüşlerini kabul etmekten öte insan psikolojisinde yarattığı derin yarık.
Bilinçaltımızda yarattığımız bu yarıklar bugün toplumların şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. Psikanaliz’in temelinde yatan, bu yarıkları bulup “bilinç”in kendisine söylemediğini “bilinçaltı”ndan çağırarak insanın kendisine söylemesini sağlamaktır.
Beni burada korkutan ise gerçekten kendi kontrolüm bende değil mi?
Acaba kendime neleri söylemiyorum.
Siz kendinize neleri söylemiyorsunuz?
Bir liste yapalım mı?
3 Comments:
Kendine söylemek tüm dünyaya söylemekle aynı şey bence,kişinin kendini ve evreni nasıl gördüğü ile ilgili.Yine de kendindeki gizi veya gizliliği çok sevilen birini kaybetmeden anlamıyor insan
"Evrende hiç bir madde yoktan var olmaz ve var olan madde de yok olmaz. Sadece şekil değiştirir." fizik kuramı aslında burada da geçerli.
Hiç bir acı yok olamaz. sadece şekil değiştirir. Bazen "GİZ" bazen de bedeli ödenmiş tecrübe halini alır.
Ama yok olmaz...
Very nice site! » » »
Yorum Gönder
<< Home