Cuma, Eylül 02, 2005

Ev Kedileri

Küçükken kumsalda dalgalarla oynadığım bir oyun vardı. Dalgalar kıyıya vururken ayaklarımı ıslatmadan dalgaya en yakın mesafede durmaya çalışırdım. Dalga gelince onunla beraber kıyıya döner, geri çekilince de peşinden denize giderdim. Sanki dünyanın kıyısında ölümle oyun oynamak gibi gelirdi bana. Aslında en heyecanlısı da akşamları ve ayağınızda en sevdiğiniz ayakkabıyla bu oyunu oynamaktır. Yapacağınız en ufak hesap hatası hem en sevdiğiniz ayakkabıya hem de annenizden yiyeceğiniz güzel bir fırçaya neden olacaktır.
Zamanının adrenali işte.
Bugün sistem o kadar güvenliğe yönelik ki çocuksu heyecanları bile özler olduk. İnşaatların ikinci katından kum yığınlarına atlama işi bile tam aksesuarlı paraşütlerle! yapılıyor. Evet, hepimiz emniyette olmayı seviyoruz ama ben emniyette olmayı sevmeyi sevmiyorum. Hayatta kalma içgüdümüz, teknoloji ve standartlar aslında bizleri birer ev kedisi haline getiriyor. Tırnakları olan ama fare tutmayı bilmeyen, fare cennetinde aç kalabilen kedilere.
Farkında mısınız hayatımızı ne kadar emniyete alırsak aslında o kadar mutsuz olmaya başlıyoruz. Hayata baktığımız açılar ve algılarımız bizleri hayatta tutmaya yetmemeye başlıyor. Yani hayat ne kadar kolaysa o kadar bizden uzak aslında. Yaşıyoruz ama zevk aldığımız şeylerin sayısı da git gide azalıyor. Biliyorum ki insanların bu durumu çözmek için geliştirdikleri yapay zevkler de bir gün bitecek.
İşte o gün ben kaç yaşında olursam olayım inşaatın ikinci olmasa da birinci katından hem de yukarıya! bakarak atlayacağım.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home